(Milat, 31 Temmuz 2024)
İstanbul’a 1978 yılında geldiğimde, herkesin kaleminde, kelamında ve sohbet meclislerinde aynı isim terennüm edilirdi: “Fethi Ağabey.” Okuduğum gazetelerde, takip ettiğim dergilerde, katıldığım toplantılarda, Edebiyat Fakültesi’nde aziz hocalarımın ders esnasında anlattıklarında, Tercüman gazetesinde çalışırken yazarlarımızın odalarındaki hususi sohbetlerde aynı gizemli isim: “Fethi Ağabey!”
Bâbıâli’daki ilk ustam merhum Ergun Göze’nin sohbetlerinde adı mutlaka geçerdi. Rahmetli Ahmet Kabaklı, Sezai Karakoç, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Mehmed Çavuşoğlu, Emin Işık, Altan Deliorman, Abdurrahim Balcıoğlu, Mehmed Niyazi, Erdem Bayazıt konuşmalarında ve yazılarında ondan hatıralar naklederdi. Bugünkü büyüklerimiz de bize hep onu anlattılar: Uğur Derman, Rasim Cinisli, Metin Eriş, Sadettin Ökten, Ersin Nazif Gürdoğan ve diğerleri. Hep esef etmişimdir, keşke bir yıl önce Dersaadet’e gelebilseydim, Fethi Gemuhluoğlu’nu ziyaret edebilseydim. Huzuruna vardığımda sualleri karşısında şaşırıp nasihatlerine kulak verebilseydim. Lakin onunla ilgili o kadar çok konuşma, hatıra, intiba dinledim ki… Hayatına dair ilk yazımı, 40 yıl önce, 1984 yılında Doğuş gazetesinde yazdım.
Onu en iyi tanıyanlardan ve anlayanlardan Ergun Göze büyüğüm, keşke Üç Büyük Mustarip eserine (Cemil Meriç, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek), dördüncü olarak Gemuhluoğlu’nu ekleseydi. Ama Tercüman’daki köşesinde o kadar çok bahsetti ki… O yazılar toplansa rahatlıkla müstakil bir kitap çıkar. Ustamla yaptığımız o kıymetli sohbetlerden birinde, şunu söylemişti: “Fethi Ağabey, arada bir beni arar: ‘Ergun Can! Bana iki Nurcu, iki Ülkücü genç gönder. Onlara burs vereceğim.’ derdi.” Grup ayırımı yapmayan bir bilge!
Fethi Bey, ömrünü, hayatını, vaktini, nakdini, aklını gönlünü gençlere adamıştı. Onlara sadece burs vermez, istikamet çizer, bir hayat yolu tarif eder, yürüyecekleri feyizli yolu gösterirdi. Önce gözlerine ve gönüllerine girer, ufuklarını açardı. Çalışmalarını takip eder, iş bulur, akademik hayatta yükselmelerini sağlardı. Yıllar önce elinden burs alan talebeler, bugün yüksek mevkilerde ülkeye hizmet ediyor. O köprüyü kurmuş, bağı oluşturmuştu. Bugün birçok vakıf ve dernek yöneticileri, burs verdikleri öğrencilerle bu irtibatı kuramıyor. Acaba neden? Her STK’mız kendisini sorgulamalı ve Gemuhluoğlu Modeli’ni incelemelidir. Aksi takdirde yetiştiremedikleri gençler için sadece banka şubesi olmaktan öteye geçemezler. Bunun vebali büyük.
Seneler önce bir grupla birlikte atalarının köyü Gemuhu köyünü ziyaret etmiştik. Ömrümce unutamadığım bir gün olmuştu. Ruhaniyeti âdeta o gün de bizi yalnız bırakmamış, sarıp sarmalamıştı. Anadolu’yu mayalayan bu ahlak ve fazilet abidesi, ‘coğrafya’dan vatan’a uzanan kutlu yolun sırlarını bulmuştu. Bunun için Afrika, Kerkük, Kudüs diyordu. Kırım’a hasreti, Evlad-ı Fâtihan’a muhabbeti büyüktü. O, ‘Tevhit’ sırrını yakalamış, ‘Müminlerin kardeşliği’ ayetine inanmış, bu üstün şuurla hareket etmişti. Bütün Türk dünyası, cümle İslam âlemi, hatta umum insanlık görüş alanındaydı. Bugün hayatta olsaydı, Gazze’deki şehitler için feryat figan koparır, hepimizi uyandırır, ayağa kaldırır, harekete geçirirdi.
Müslümanların iktisadi bakımdan gelişmesini istediği gibi sanatın da ihmal edilmesini istemezdi. Bunun için “sinema, tiyatro, edebiyat ve kitap” diyordu. Zira irfanını koruyamayan toplum, ekonomisini de yüceltemezdi. Ve “Yiğit, düştüğü yerden kalkar”dı. Türkülerimiz için neşideler yazdı, şiirlere medhiyeler. İyiyi, güzeli, doğruyu nerede bulsa aldı. Söyleyene, yazanına bakmadı. “Fena ve fani adamların” da “güzel ve bâki” sözleri vardı. Hakk’ın hatırı âliydi.
Bana sorarsanız Fethi Gemuhluoğlu’nun en büyük hizmeti bize muhabbeti, dostluğu, kardeşliği hatırlatmış olmasıdır. Kalbi dağlar kadar genişti ve ‘din, devlet, bayrak ve vatan’ düşmanlarının dışında herkesi içine alabiliyordu. Ama Türkiye hasımlarına karşı cengâver, yaman bir pehlivandı. Kitabı yok ama yüzlerce eseri kültürümüze ve medeniyetimize kazandırdı. Teşvikkârdı. Hasut insanların kol gezdiği mahallelerimizde, her gençte bir kabiliyet aradı. Onları sıkı yetiştirdi.
Ona dair kitaplar yazıldı. Efsanevi hayatı ve fikriyatı o sayfalarda dillendirildi. Bugünlerde de elime ulaşan, Mahmut Bıyıklı’nın Dostluk Rehberi Fethi Gemuhluoğlu (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları) kitabını okudum. Şüphesiz bu tür muhtasar ve tanıtıcı biyografik kitaplar faydalıdır, büyüğümüzün tanınmasına katkıdır. Ancak asıl yapılacak hizmetler bekliyor. Bir kaçını sıralayayım. Bir an önce Fethi Gemuhluoğlu Gençlik Vakfı kurulmalıdır. Adına Türkiye genelinde düzenli bir Edebiyat Yarışması açılmalıdır. İyi bir yönetmen tarafından hayatı filme çekilmelidir. Ve külliyatı (hitabesi, yazıları, şiirleri, mektupları, kitap ithaf yazıları, gazete yazıları) toplanıp yayımlanmalıdır. “Yaşayan Tanıkların Gözüyle Fethi Gemuhluoğlu” kitabı hazırlatılmalıdır. Birlik ve beraberliğimizin timsal ismi, yeni kurulacak bir üniversiteye verilmelidir. Mütefekkir, kalp adamı, gönül insanı Fethi Ağabey’e rahmet ve mağfiret diliyorum. Mekânı cennet, menzili mübarek olsun. Hatırasına sahip çıkan dostlara selam olsun!